Ana içeriğe atla

mim mim mim :)


sevgili karılıksız beni mimleyeli çok oldu aslında... ama erken bunamam sebebiyle şimdiye kaldı... karılıksızcığım affeder umarım beni :)
mimimize gelince, çocukluğumuzdaki anılarımızı yazacakmışız... o kadar çoklar ki, o sebeple trajikomik olanlarını seçtim...

* annemin işe gitmesini istemediğimden dolayı kadıncağızın tüm beni uyandırmama gayretlerine rağmen, şam şeytanı gibi annemle birlikte uyanır, onun hazırlanmasını bekler, annem tam kapıdan çıkarken üst kattan pijamalarla koşa koşa inip, mahalle boyunca onun peşinde ağlayarak koşardım. ama annem her defasında beni atlatmayı başarırdı.

* çocukluğumda da etle arası olmayan bir insan olduğumdan anne ve babam doktorumu aramışlar ve o söylerse belki yemediğim şeyleri yiyebileceğimi düşündüklerini söylemişler. sevgili ilhan amcam seve seve kabul etmiş. rutin kontrole gittiğimizde bana "irisciim, bak çok zayıfsın ve güçsüzsün. senin güçlenmen için et, tavuk, balık yemen lazım, annenler pişirdiklerinde yememezlik yapmak yok, ona göre." diyince, benden gelen cevap cinayet sebebinden başka bir şey değil: "ben yemek istiyorum ama ilhan amcaaa, almıyooolar ki...." tamam tamam biliyorum, ben rezil edenlerdenmişim :)

* oldukça muzur bir çocuktum. yan komşumuz şadiye teyzenin 2 kızı vardı. türkan ve birgül. türkan benden 4 yaş, birgül 2 yaş büyük. ben taş çatlasın 3,5 yaşındayım. şadiye teyze çamaşır yıkamış ve bahçeye asmış. ben elebaşı... üst katın merdivenlerinde bulduğum tursil kutusuna elimi daldırıp, çamaşırların üzerine "kar" yağdırmaya başlıyorum. türkan ve birgül'de bana katılıyor. en sonunda şaşaa biizi yakaladığında ben küçük olduğumdan yırtıyorum, kızlar ise şaşaanın üstün isabet yeteneğiyle terlik darbelerini çeşitli bölgelerine yiyorlar. sonraki iki gün boyunca da benimle konuşmuyorlar.

* 2-3 yaşıma kadar yıkanmak benim için bir eziyetmiş... suyu çok sevmeme rağmen kulağımdaki problem nedeniyle en ufak bir su kaçmasında kıyameti koparırmışım... annemin halasına gitmişiz (hala yatalaktı ve tekerlekli sandalyede otururdu gündüzleri) biz ne zaman oraya gitsek f. dayı eve gelir gelmez bana sarılır ve öpermiş. o gün geldiğinde ilk halayı öpmüş, ben de kıskançlıktan çatlamışım ve f. dayıyı işaret ederek başlamışım n. teyzeye söylenmeye, "hamama götür onu, yıka yıka, sabunla, kulaana da su kaçsın.." evet, kabul ediyorum, azcık sadistmişim :) ama n'apim, f. dayı da gelip beni öpseymiş :))

Yorumlar

Monera dedi ki…
Fotoğraftaki küçük kız birazdan tepe üstü yuvarlanacak :)) haşarısınız mütemadiyen. :]
iris dedi ki…
koltuktan değil de merdivenden ve salıncaktan uçmuşluğum var :) haşarıyım efenim, malumunuz hala da büyümedim :)
absalom dedi ki…
yannız var ya carmen...
insan küçükten belli olur derlerdi de inanmazdım.

vay vay vay.
bizim carmenimiz beya sadist çıktı yav.
aneam tırstım azıcık :))

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...