Ana içeriğe atla

kayıp

dün çok sevdiğim birisini kaybettim. sustum, kimseye söylemedim. kendimle yüzleşmekten çekindim. telefon ettim - en nefret ettiğim şeylerden birisini yapmaya mecburdum - baş sağlığı diledim. karşımdakilerin bunu duymak istemediklerini, defalarca aynı şeyleri duymaktan sıkılmış olduklarını bilerek, yine de söyledim. zira söylecek başka bir şeyim yoktu. telefonda sanki yerleri değiştirmiş gibiydik, ben ağladım, onlar beni teselli etti.

kendimi düşündüm... ölümün acısının ve gidenin yokluğunun sönmeyen bir kor olduğunu... çok küçük bir şeyin hemen o koru tutuşturduğunu... uzun süren durgunluğun ardından anı fırtınasının coştuğunu... yapacak bir şey yok, alışmış görünmekten ve gizli gizli ağlamaktan başka...

"hakça değil bu zamansız ölümler, ama durup isyanımı dinleyecek kimse yok, burada ya da herhangi bir yerde, evrenin insafsız dansı böyle sürüp gitmekte."

Yorumlar

çoBAnKızI dedi ki…
başın sağ olsun :(
iris dedi ki…
çok teşekkür ederim... maalesef ki hayatın döngüsü :(

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

((: herkese iyi bayramlar :))