Ana içeriğe atla

poşetsiz çıkmam abi!

yine kendimi çok seksi (!) hissediyorum... her yanım kırmızı noktalarla kaplı. bu halimle ancak poşet içinde insan içine çıkabilirim... poşetleyin lan beni!

cumartesi gecesi kuzene gittim, beneritomla kuzenin kocası tenis oynarken, biz de dedik ki çay demleyelim, bahçede bir keyif yapalım... ama ne oldu? biz öyle baldırı çıplak bahçeye çıkınca siperlerinde gizlenmiş olan mahluk-ı haşarat bir anda savaş borularını öttürdü ve hücuma geçti! keyif yapalım derken keyif olduk lan! sivrisineklere meze olduk...

uzun zamandır sivrilerle karşılaşmadığımız için siz deyin ki acemilik, ben diyeyim salaklık yanımıza onları uzaklaştırıcı hiçbir şey almamıştık... 1 saatin sonunda gayet tosun tombalak ve uçmakta zorlanan sivriler yarattık... evet evet, biz yarattık... kendi el, kol, bacak bilimum çıplak uzuvlarımızla... hatta nasıl bir hırs yaptılarsa lavuklar hırkayı delip geçtiler!

gecenin bilançosuna gelince:
sağ bacak; birbirine yakın olmak kaydıyla 6 adet kırmızı nokta
sol bacak; birbirine yakın olmak kaydıyla 5 adet kırmızı nokta
sağ kol; gayet alakasız yerlerde olmak kaydıyla 3 adet kırmızı nokta
sol kol; gayet saçma yerlerde (dirsek gibi) olmak kaydıyla 2 kırmızı nokta
boyun; gayet kocaman ve kaşıntılı olmak kaydıyla 1 adet kırmızı nokta

poşetleyin lan beni!!! yoksa hepinizi tahriş ederim!!!

Yorumlar

iris dedi ki…
nihohohohaa (beceremiyorum lan şu şeytani gülüşü,neyse sen anladın ama)

dediydim ben, hepinizi tahriş ederim diye :P

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...