Ana içeriğe atla

rahatsız seçmen, rahat siyasetçiler ve koltuk sevdası

sizlere de oluyor mu bilmiyorum ama birkaç gündür ben siyasi partiler tarafından şiddetli bir şekilde rahatsız ediliyorum! sokaktan bağır çağır geçmelerini artık saymıyorum bile, zira yıllardır her seçim arifesinde bir o parti, bir şu parti arabası; şarkıdır, türküdür çığırarak dolanmakta olduğundan alıştık ya da duyarsızlaştık azizim... gerçi eskiden camı kapattığımızda çok az ses geliyordu ama artık sesi nasıl ayarlıyorlar bilmem, tüm camlar kapalıyken bile her şeyi duyuyorsunuz. ben diyeyim halikarnas ayaklanıp bodrum'dan kaçmış, siz diyin yüzen disco katamaran karaya çıkmış...

gel gelelim asıl rahatsızlık mevzuuna... artık sokaktan kafamızı şeyettikleri, kapılarımıza ıvır zıvır bir sürü broşür, küçük hediyecikler vs. bırakmaları yetmemiş gibi, bir de telefonla aramaya başlamışlar! misal dün gece 00.15 sularında mhp'den, bugün (ve geçen günlerde de) akp'den telefon aldım... kiminde kaydedilmiş rutin ve soğuk bir ses bana adayın adını ve oyumu beklediğini söylüyor, kiminde ise erdoğan'ın kazlıçeşme'deki mitingini haber veriyor... bana ne! işim gücüm yok, mitinge mi gideceğim! gerçi işim gücüm olmasa da gitmem ya, neyse... ne koltuk sevdasıymış bu kardeşim... hayır, bir de şu partilerle en ufak alakam olsa içim gam yemeyecek...

geçtiğimiz hafta akp kapıma mutfak önlüğü bırakmış, kumaş bir çantamsı poşet içerisinde... yanında broşürler ve küçük bir paket... üstünde de ne olduğu yazmıyor... her sıradan türk insanında olduğu gibi bende de mıncıklama hadisesi var üzerinize afiyet... bir sıkıştırdım ki parmaklarımın arasında, artık helva mıdır, kurabiye midir bilmem, dağıldı... anladım ki yenecek bir şey... ne yalan söyleyeyim okunup üflenmiştir diye yemedim :P :) tüm poşet itinayla çöpü boyladı...

öyle işte... sıkıldım artık bu zırvalıklardan, ayrıca rahatsız oluyorum!.. zaten sadece seçim öncesinde arıyorsunuz, çalışmaya başlıyorsunuz, bir çalışma şevki ki hiç sormayın (ayrıca anketler falan gırla), o yüzden aramayın yokum... hele size hiç yokum...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah