Ana içeriğe atla

Çocuğum Dahi Sendromu


Biz öğretmenlerin özellikle veli toplantılarında sık karşılaştığımız bir durumdur "çocuğum dahi sendromu". Ama eminim sizler de arkadaş toplantılarında, davetlerde vs. sıklıkla karşılaşıyorsunuzdur...

İnsanın kendini bilmesi, tanıması önemli olduğu gibi çocuğunu bilmesi ve tanıması da önemli.

Gelelim adı geçen sendroma... Maşallah yani, özellikle ebeveynlere göre -inanılmaz zeki- yavruların hepsi bir Einstein, bir Stephen Hawking, bir Marie Curie... Ayrıca söylememe gerek var mı bilmem, hepsi muazzam yetenekli ve yaratıcı; Shakespeare, Dostoyevski, Dali, Picasso, Mozart, (ve adını buraya sığdıramayacağım bir sürü isim) bu yavruların yanında halt etmiş...

Her çocuk özeldir ve kendine özel yetenekleri vardır. Ama çocukların her konuda başarılı ve yetenekli olması mümkün değildir. Geçen gün çok yakın bir arkadaşımla konuşurken, kızıyla ilgili "Ona ders veya herhangi bir konuda baskı yapmayacağım. O bir birey, hiçbir şeyi zorla yapmamalı... Yeteneğini gördüğüm alanlarla eğer kendisi de istiyorsa onu desteklerim." dedi... Aslında yapılması gereken tam da bu işte...

Bazı anne babalar istiyorlar ki çocukları her konuda mükemmel olsunlar -sanki kendileri mükemmelmiş gibi- üzgünüm ki böyle bir dünya yok. Hepimizin yetenekli olduğumuz alanlar olduğu gibi yeteneksiz olduğumuz alanlar da var.

Çocuklarının hafta sonlarını aktivite ve kurslarla dolduran velilerim var. Çocuğu cumartesi sabah resim kursuna, öğle yüzmeye, akşam basketbol kursuna; pazar sabahı baleye, öğle ise dramaya götürüyor... Ve daha da vahimi sonra o çocuktan hayır bekliyor... Çocuk sıkılarak da olsa bu maratonu tamamlıyor ama "çocukluğunu" yaşayamıyor...

Bazıları da var ki çocuğunun yetenekleri gerçekten sınırlı. Bunu kabullenip çocuğu için en doğru okulu, öğrenim yöntemini araştırması ya da bir şekilde çocuğunu eksiklikleri gidermesi için desteklemesi gerekirken tek yaptıkları: "Benim oğlum/kızım çok zeki." diyerek geçiştirmek.

Kabul ediyorum, anne-babalar çocuklarını herkesten fazla sever ve iyiliklerini ister de, onlara olmadıkları gibi davranarak, sorunlarını veya eksikliklerini görmezden gelerek ya da onları olmadıkları birileri olmaya zorlayarak -farkına varmadan- kötülük yapıyorsunuz... Farkına varın artık, ne dersiniz?!







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah