Ana içeriğe atla

Anlamıyorum!


Kendimle ilgili şüphelerim var.
Birçok şeyi "anlamıyorum", zihinsel anlamda problemlerim olduğunu düşünmeye başladım artık.

Gündemden de insanlardan da uzak durmaya çalışıyorum -ne kadar mümkün olabilirse!-

Artık Türkiye'de yaşamak benim için kendimle çelişmek demek... Bir yandan olan hiçbir şeye şaşıramıyorum, bir yandan da inanamıyorum. Hem her şeyi kanıksamış durumdayım, her şey olabilir gözüyle bakıyorum, hem de öyle bir şey oluyor ki "Yuh artık bunu da mı yapmışlar? Bunu da mı demişler?" moduna girip inanamıyorum.
Her şey o kadar saçma ve anlamsız ki...
İnsanlar bir acayip!

Her şeyle ilgili bir fikrimiz var, her şeyi biliyoruz mübarek... Yahu biriniz de "hmmm, bilmiyorum." falan desin diye umutla bekliyorum. Yani tamam, kabul eskiden de vardı bu tipler ama şimdi her şey ekstra maşallah!

Herkesin bu kadar tahammülsüz oluşuna tahammülsüzüm! Bu nedir arkadaş? Sen kimsin, ben kimim, biz kimiz, ne yapıyoruz?!

Birbirimize tahammülümüz yok, birisi bir şey dese de saldırsam, aşağılasam diye bekliyoruz sanki...
Yakın zamanda güzel bir arkadaşımız intihar etti, kendisini tanımam, ilk defa videosunu izlediğim zaman tanıştım kendisiyle, kötü bir zamandı... Adam kendi istediğiyle terk-i diyar eyledi diye demedikleri kalmadı... İnanırsın, inanmazsın; kabul edersin, etmezsin, bu sadece ve sadece seni ilgilendirir. Ölüm öyle hassas bir şey ki onca hakaret neden?
Anlamıyorum. "Müslümanım" diye ateiste hakaret ediyor, "Ateistim" diyen inanana salak diyor... Eeee ne farkımız var birbirimizden?
Anlamıyorum, inancım ya da inançsızlığım neden bir başkasını ilgilendirsin ki, neden?

Yine yakın zamanda, amcanın birinin  -kimseye zararı olmayan- yavru bir kertenkeleyi otoyola sürükleyip 30 saniye içinde ölümüne sebep olmasına şahit oldum. Zaten korkmuş, kendince gözükmeyeceği bir yerde duruyordu hayvancık "bunun yeri burası değil" diye diye otoyola sürükledi adam hayvanı... Yahu sana ne? Bak gayet net soruyorum -ki orada da sordum- sana ne, sen kimsin? Sen hangi vasıfla bilir kişisin? Anlamıyorum... Gören, duyan da etrafımız güllük gülistanlık yeşillik sanacak!

Ya da mesela neden gereksiz her yerde Adrina Lima- Acun Ilıcalı ile ilgili haber(imsi) var?! Yahu bana ne, size ne?! Bazı abiler öyle coşmuş ki, anlamıyorum. Bununla gurur duyan var ya, hayret bir şey... Hayır yani, Adriana Lima size vaat de mi bulundu hepinizle bir defa yatacağım diye? Neyin kafası bu?

"Neyin kafası bu?" demişken düşünmeyen, sorgulamayan, bile isteye kandırılan adamı hiç anlamıyorum!

Takıldığım, anlamadığım o kadar çok şey var ki... Hepsini yazacak olsam günler yetmez zannımca. O nedenle Sokrates'ın "Bildiğim bir şey varsa, o da hiçbir şey bilmediğimdir." sözünü değiştirip Irisce diyorum ki; "Anladığım bir şey varsa, o da hiçbir şey anlamadığımdır." Karikatür de uç noktada, hiç ama hiç anlamadıklarıma gelsin!



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah