Ana içeriğe atla

aptalları tanıma kılavuzu I


kimilerine göre "aptallık" olan özellikler, kimilerinin gerçeği oluyor. özellikle de yaşadığımız dönem içerisinde... bu yazı belki bir özeleştiri, belki de başkalarının "aptallık" dediği özelliklerimin ifşa edilmiş hali...

maddeler içerisinde kendi özelliklerinizden görürseniz, lütfen çemkirmeyin... zira başkaları "aptallık" olarak tanımlasa da bunlar benim gerçeğim ve görünüşe göre benzemekteyiz.

şimdi maddelerimize geçelim:

1: aptallar çok sever. bazen kendilerinden daha çok.
2: aptallar çok sevmeyi marifet sayarlar.
3: sadece ilişkileri süresince değil, ilişkilerinin bitiminde de sadık olurlar. sanırlar ki bir aşk bitince yenisi yaşanmaz.
4: aptallar "o"nsuz olamayacaklarını, ilişkileri bitince dünyanın duracağını sanırlar, ama tabii ki bir bok olmaz.
5: aptalların sırları olmaz. içlerinde, düşüncelerinde ne varsa dillerindedir. bu nedenle hiçbir işleri rast gitmez. kem gözden, nazardan mı dersiniz, aptallıklarından mı dersiniz, buna artık siz karar vereceksiniz.
6: aptallar verici olurlar. bunlar kadar paylaşmayı seven bir tür daha olamaz. arkadaşlarını geçtik, sevdiceğizleriyle aşklarını, paralarını, hayatlarını, umutlarını, kısacası var olan her şeylerini paylaşırlar. kendileri hiçbir şey istemezler -biraz ilgi, biraz özen dışında- eeee hal böyle olunca karşıdaki almaya ve istemeye alışır. hep daha fazlası, daha fazlası derken, bir bakarsın sevdiceğiz kalbini başkasına kaptırmış... bizim aptalcık da -afedersiniz- döt gibi kalmış.
7: aptalların duymaya mahkum oldukları şarkı sevgili zuhal olcay'ın güzide şarkısı "sen bana fazla iyisin"dir. ama ey ahali, haberiniz ola -size göre- aptal olabiliriz lakin, bu dediğinize inanacak kadar zeka yoksunu değiliz!
8: aptallar hayata umutla bakarlar. öyle ki kaybolan düğmelerini bile bulduklarında sevinirler. her şeyin güzel olacağına dair öyle büyük bir inanç duyarlar ki insanların hayatlarını güzelleştirmek için canla başla çalışırlar. ve elbette ki bu arada kendilerini unuturlar.
9: aptallar hep güçlü olmaya, dik durmaya çalışırlar. hep destektirler. içlerinden geldiği için bu şekilde davranıyor olsalar da çevrelerindeki -bazı- şahıslarca bu görev addedilir ve aptalın üzerine yapışıp kalır.
10: aptallar kaçmak nedir bilmezler. cesur olurlar. olayların, korkuların üzerine giderler.

(devamı az sonra diyelim efenim... zira uyku kardeş beni oldukça sabırsız bir şekilde beklemekte)

Yorumlar

pismanlik-duyanlar-esas-aptallardir.olan-olmus-bosver-de-gecsin-gitsin:)

olur-boyle-seyler...
Fısıltı dedi ki…
bende bu gruba girdim sanki be :)
Desperate Housewife dedi ki…
miminiz var sanırım :)

bu arada ben bu yazının devamını da çok beğenmiştim zaten :)
absalom dedi ki…
:)))

hayatımda ilk defa bi testten akıllı olarak çıktım galiba :)
iris dedi ki…
canım benim,
aklı selimim
biz bize benzeriz :))
iris dedi ki…
gerisi önemli değil :))
ilk zamanlarda yapamasam da, şimdilerde aynen dediğin gibi boşverrr diyip geçiyorum.
hiçbir şey için pişmanlığım yok :)
iris dedi ki…
vronskyciiiimmm :)
senden ders alıcam, akıllanıcam zatii :))
öyle karar verdim :D
iris dedi ki…
pek sevgili desperate housewife
bakayım hemen mimimeee :))

evett, beğenmiştinn :)
gece o kadar uykum vardı ki tamamlayamadım :)
Metin Can Aslan dedi ki…
1 - Çok sevmek ya da sevebilmek bir insanın başına gelebilecek en güzel şeydir.
2 - Hayatının bilmem kaç yılını “yabancı” olarak yaşamış bir insanı kendi çıkarlarının, planlarının, kariyerinin ve gerekirse hayatının önüne koyabilmek herkesin yapabileceği bir şey değildir. Dolayısıyla çok sevmek gerçekten marifettir.
3 - Sadık olmak bir aşık için üzerine düşünülecek, “Nasıl sadık kalırım” şeklinde sorular ürettirecek bir mesele değildir. Aşık kişi kendiliğinden sadıktır, sadık değilse aşık da değildir. İlişki bitince yaşanan sadakat ise aşka olan sadakattir. Özledikçe görülür ki kişi aslında kendisini aldatan şahıstan bağımsız, aşık olmayı özler.
4 - Zamanın göreceliliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bir aşk bitince zaman gerçekten yavaşlar, hatta durur. Devam etmek, geçmişte takılıp kalmak... Bunlar o kişinin seçimleridir.
5 - Kimse her şeyi herkese anlatmaz; bu bir çeşit kendini koruma mekanizmasıdır. Zira insan birileriyle bir şeyler paylaştıkça onlarla yakınlaşır, yakınlaştıkça da onlara kendini incitebilme şansı tanır. Burada da bir ikilem yaşanır; sevmek için karşı tarafa kendini açmak lazım gelir, ancak kendini açman demek gardını düşürmen demektir. Sevmek, sevilmek isteyen insan bu riski alır ve sevmek, sevilmek istemek aptallık değildir.
6 - Hayat bir çok açıdan ticarete benzer; bir şeyler vermeden bir şeyler almak mümkün değildir. Hayattaki en büyük amacı kariyer yapmak olan insan varını yoğunu bu uğurda harcamaktan çekinmez. Benzer şekilde; aşık olan kişi de aşktan varını yoğunu esirgemez. Kariyer için değer mi? Aşk için değer mi?
7 - O söz her ne kadar bir bahane olsa da çoğu zaman gerçektir ve zaman içinde gerçeklğini hem sözü söyleyen hem de sözün söylendiği tarafa kanıtlar.
8 – Kendi hayatını güzelleştirmenin yolları herkese göre değişmekle birlikte genelde insanın hayattaki amaçlarıyla alakalıdır. Nasıl hayattaki en büyük amacı zengin olmak olan bir insanın başka insanlara yardım etme konusunda ön saflarda yer almayacağı basit bir gerçekse hayatının en büyük amacı aşık olup mutlu bir hayat yaşamak, yani hayatını bir başkasıyla paylaşmak olan insanın da ben merkezci olmayacağı aşikardır.
9, 10 – Güçlü olmak ve dik durabilmek bir bağışıklık durumudur. Eline ilk defa iğne batan insanla onuncu defa iğne batan insanın tepkileri arasında bariz bir soğukkanlılık farkı olacaktır. Yaşanan kötü olaylar neticesinde kazanılan bu bağışıklık; doğal olarak kötü bir şeyi ilk defa yaşayan insanların bağışıklığı olanlara yaklaşmalarına neden olur. Ayrıca bu bağışıklık ya da görmüş geçirmişlik ya da deneyimler kişinin aynı ya da benzer olaylara karşı güçlü tepkiler verebilmesini sağlar. Bu cesaret de normaldir ve aptallıkla alakası yoktur.
Metin Can Aslan dedi ki…
http://pastebin.com/dU2tynVL
iris dedi ki…
yorumunuz için çok ama çok teşekkür ederim.
dediğim gibi başkaları için "aptallık" olabilir, ama benim hayatımın gerçeği... bu gerçek beni üzmüyor, bazen "keşke" dediğim olsa da seviyorum kendimi... yazdıklarım da yakınma değil, sadece paylaşım :)
incredo dedi ki…
hımm ne kadar güzel demekki
bi parça aklım başıma gelmiş =))
iris dedi ki…
sevgili incredo
ne kadar şanslısın :))
umarım benim de biraz da olsa aklım başıma gelir :)
lifetrainee dedi ki…
bu kesişim kümesindekilerle zirve yapalım bence, bakalım ne fikirler çıkaracağız... :)
ceoxi dedi ki…
Yeni Topluluk Blogumda Yazmak İster misin Yazılarını Çok Beğendim Belki de Ekibime Katılmak istersin ama yok ben böyle iyiyim tek başıma dersen saygı duyarım iletişim adresim olarak cemiluyanik[at]gmail.com adresini kullanılabilirsin

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de