Ana içeriğe atla

(sü)rtük müyüz? (pü)rtük müyüz? (dü)rtük müyüz?


Can Dündar'ın Milliyet'teki bugünkü yazısı...
Şimdi okurken eğleniyoruz, hatta inanmıyoruz ama tüm bunların yaşanmış olduğunu düşünmek de bir tuhaf yapıyor insanı...

Türk kadını hiç tanımadığı erkeğe “Merhaba” der mi?

Bayıldım bu gerekçeye: Leman Sam’ın “Anladım” şarkısı şöyle başlar:
“Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe/ sırf sana benziyor diye/ usulca sokulup/ ‘Merhaba’ dedim”.
Şarkı TRT denetimine girmiş. Denetim “Olmaz” demiş.
Neden?
“Türk kadının tanımadığı hiçbir erkeğe selam vermeyeceği, şarkının Türk kadının ahlakını bozduğu gerekçesi ile...”
* * *
Harika değil mi?
TRT denetim raporları arşivi, bu türden mizah örnekleriyle dolu... En güzellerinden biri şu:
“Ada sahillerinde bekliyorum” şarkısı, “Menderes ve DP’lilerin yargılandığı Yassıada’yı akla getiriyor” diye yasaklanmış bir dönem...
Musa Eroğlu’nun “Yolun Sonu Görünüyor” türküsü “intiharı özendirdiği” gerekçesiyle yasaklanmış.
Adnan Şenses’in ‘’Doldur Meyhaneci” şarkısı “Halkı içmeye teşvik ediyor” diye denetime takılmış.
Ya “Ormancı”ya ne demeli?
“Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı/ söz dinlemez ormancı, çekmiş kafayı/ aman ormancı, canım ormancı/ Köyümüze bıraktın yoktan bir acı...”
Bilin bakalım neden reddedilmiş:
“Ormancıların devletin memuru oldukları ve türküde ormancılara, dolayısıyla da devlete yergi ve sitem yapıldığı gerekçesiyle...”
* * *
Barış Manço’nun başına gelenlere bakalım:
Denetim, “Arkadaşım Eşşek” şarkısını “Arkadaşım Kuzu” olarak değiştirmeye kalkmış; kuzu eşekten sevimli diye...
“Lambaya Püf De”de ise “erotik öğeler” bulmuş.
“Ölüm Allah’ın Emri”nin yasaklanma gerekçesi, girişinde zurna çalması... “Bir halk müziği enstrümanı, pop şarkısında ne arıyor”muş?
“Bir Bahar Akşamı”na da “Olmaz” demişler; “Çünkü bir pop müzik şarkıcısı, klasik Türk müziği söyleyemez.”
* * *
Daha örnek vereyim mi?
Sezen Aksu’nun “Gel Gel Sarışınım Gel” şarkısının Aysel Gürel imzalı sözleri “ahlaka aykırı bulunduğu için”,
Cem Karaca’nın “Emrah”ı, şarkı sözlerinde geçen “ak memeler“ yüzünden,
Özdemir Erdoğan’ın “İkinci Bahar”ı, “ahlaka aykırı sözler barındırdığı için”,
Bulutsuzluk Özlemi’nin, “Güneye Giderken“i; ‘’solda güneş yükseliyordu’’ cümlesinde solculuk iması sezildiği için,
Bergen’in “Acıların Kadını“ şarkısı “insanların ruh halini kötü yönde etkilediği için”,
Şenay’ın “İnsanlar el ele tutuşsa/ Hayat bayram olsa“ dediği şarkı, komünist propagandası yapıyor diye,
İbrahim Tatlıses’in, “Güneş Doğmayacak Üstüme” şarkısı “intiharı özendirdiği gerekçesiyle”,
Ayla Algan’ın Fikret Şeneş imzalı “Bak Şu Adama Âşık Oldu” şarkısı “evli bir erkeğe âşık genç bir kadının hikâyesini anlattığı” için,
en son da Aylin Aslım’ın “Güldünya” şarkısı “halkı küçük düşürdüğü” gerekçesiyle yasaklanmış.
* * *
Şimdi TRT, eskiden denetime takılan bu şarkılar ve şarkıcıları anlatan, “Yasaklı Şarkılar” adlı bir programa başladı.
TRT’nin özeleştiri atağı ya da yasaklar açılımı sayılabilir.
Verdiğim örnekler, yapım ekibinin araştırmasından...
Bir gün yasaklanmış filmlerin afişleri, kitapların satırları, partilerin tabelaları, plakların kapakları, sitelerin sayfaları bir müzede toplanırsa, yeni nesiller orada bu müzikleri dinleyip bir dönem Türkiye’sinin paranoyalarıyla eğlenebilirler.


işte burdan okudum

Yorumlar

zaten erkekler bu yüzden o şarkıyı bu kadar çok seviyor. hiç kadın durup dururken merhaba demeyeceği için. hayal :)
UykusuZ dedi ki…
herşeyi zamanına göre değerlendirmek lazım. Bu durum Amerikada yada İngilterede de farklı değil. Hakikatan saçma olanlar var doğru ancak zamanın kafasıyla, toplumun ahlakını dilini hatta dinini korumak için bu tip önlemlere başvurmuştur çoğu devlet. Rusya hala aktif bir şekilde uyguluyor, Fransa farklı mı?
Şimdiki duruma bakalım, kültür yoksunu eğitimsiz bir boşbakan , konuşmayı beceremeyen tayfası ,bunların ülkeye nasıl örnek oldukları ortada, şimdi anlatabildimmi?
iris dedi ki…
geçmişle ilgili bir şey demeyeceğim de, şimdiki durumumuz da çok farklı değil ki...

günümüzde öyle şarkı, film vs. sansürlemekle, tiyatro kapılarına mühür vurmakla, youtube vs. kapamakla olmuyor bu işler...

keşke bu korumacı (!) tutumlarını daha önemli meselelerle ilgili sergileseler...

en başta bizleri kendilerinden korumakla işe başlayabilirler :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...