Ana içeriğe atla

aşk diyorlar adına...


bu ara o kadar çok konuştuk, o kadar çok tartıştık ki yazmasam olmaz seviyesindeyim. konu, hepimizin aşina olduğu bir şey aslında: aşk...
aşktan bahsedelim... ama sonradan sevgiye dönüşen, güzellikler yaşatan, uzun soluklu aşktan değil... platonik aşktan da değil... zarar veren, bazen de yok oluşumuz olan aşktan... bizi bazen öldüren, bazen de öldürmeyip güçlendiren aşktan (ah nietzsche, kulakların çınlar mı bilmem)
seçimlerimizden yani, yanlış seçimlerimizden...

aşk, tuhaf bir duygu.. güçlü de...
o kadar güçlü ki birbirine zıt duyguları aynı anda yaşayıp şaşırmıyorsunuz.
kendinizi her şeye muktedirmişsiniz gibi hissediyorsunuz. 
o kadar ki hiçbir sorun önemli gözükmüyor size... bencil oluşu, cimri oluşu, sadist oluşu, mazoşist oluşu, kendisiyle ilgili problemleri oluşu, ailesine, hayata karşı duruşu, bağımlı oluşu, evli oluşu... her şey normal, her sorun aşılabilir geliyor. 
yaşamak istiyorsunuz sadece, ne olacağını, nasıl olacağını düşünmeden onu yaşamayı...
sesini duymak, yüzünü görmek, ona dokunmak istiyorsunuz. uzak şehirlerde değilseniz eğer gerçekleştiriyorsunuz da bu istekleri sık sık. 
uzaktaysanız burnunuzda tütüyor, özlüyorsunuz, kavuşacağınız anın hayali daha bir şevkle hayata tutunmanızı sağlıyor. 
uçuyor, uçuyorsunuz. ta ki yere çakılana kadar...

çok şey gördüm, çok şey duydum, çok şey yaşadım... aldatıldım, bile bile devam ettim: gencecik yaşımda yeni insanlarla tanışmanın zor geldiğini iddia ederek. burnumun dikine gittiğim çok oldu - hatta sanırım hep.- o nedenle kimseyi yargılayacak değilim, zaten huyum da değil. sadece üzülüyorum. kuzenim, arkadaşım hatta arkadaşlarım olmayacakları olur kılmak için harcıyor enerjisini. bir dış göz ve hisleri fazlasıyla güçlü bir insan olarak (sanırım kendime sadece kötü konularda işliyor) gördüklerimi söylüyorum sadece... şimdiye kadar bu konularda yanılmadığımı biliyor olsalar da aşk hep daha sıkı tutunulacak ve dinlemekten vazgeçilmeyecek olan oluyor. 

bazen olmayacaklar olur kılınıyor da, kısa sürüyor. insanı uçuran o kanatlar elbet bir gün yoruluyor ya da kırılıyor. vaktiyle aşılabilir sorunlar bir duvar gibi karşınızda yükseliyor. bu aralar sevdiklerimden o kadar çok yakınma duydum ki bu konuyla ilgili ister istemez geçmişim geldi aklıma. 

vaktiyle ben de benzer şeyler yaşadım. hem de defalarca. 
ilk aşık olduğumda 18'ime girmek üzereydim. erdem'di adı. çok aşıktım, çok heyecanlıydım. 
görüp de görmezden geldiğim bizim birbirimize uygun olmayışımızdı.
hem çok aynıydık, hem çok farklıydık. birbirine zıt kavramlar nasıl olup da bir araya geliyor ve tezat yaratmıyordu zihnimde bilmiyorum.
hiçbir şeyi ciddiye almıyor, an'ı yaşıyordu. yarın'ı düşündüğünü hiç duymadım; hatta bir saat sonrasını bile. 
hafif uyuşturucular kullanıyordu, yani öyle veya böyle bağımlıydı... 
çapkındı... rahattı... benim yaşamadığım birçok şeyi defalarca yaşamıştı.
bundan dolayı ki ben aptaldım, o akıllı... 
bir süredir beni, bizi düşündüğünü, benden hoşlandığını ama ikimizin birlikte olmasının doğru olmadığını, istese de istemese de kötü sonuçlanacağını söyledi.
anlatmama gerek var mı; yıkıldım... bir saat sonrasını düşünmeyen adam geleceği düşünüyordu. benim içinse hiç önemli değildi gelecek, yeter ki onunla olaydım: elimi tutsundu, sarılsındı, öpsündü, sevsindi beni. varsın sonra dünya yansın, umurumda değildi.
o kadar ki bana "gel!" deseydi, valizimi alır giderdim bir saniye bile düşünmeden. geride bıraktıklarım -ki annem, ki babam olurdu onlar- umurumda olmazdı -tabii ki aklım başıma gelene kadar-
ama "gel" deseydi, ne olurdum bilmiyorum.

erdem ile başlayıp evlendiğim adama gelene kadar yanlışlar yapıp durdum. biraz klişe olacak ama gerçek bu: yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. yine olsa yine aynı seçimleri yapar, aynı kişilerle birlikte olurdum, daha aklı başında olarak ve ufak değişikliklerle tabii.. ayrılıkların yaşandığı dönemlerde hepsine kızgın olsam da şimdi hepsine minnettarım. büyümeme, olgunlaşmama yardımcı oldular. nasıl bir ben, nasıl bir eş, nasıl bir hayat istediğimi görmemi sağladılar. çok fazla şey öğrendim ilişkilerimden. 

bir insanı seviyor olmanızın sizi sevilir kılmadığını öğrendim mesela...
bazı insanların birlikte olmamalarının sadece o iki kişi için değil, birçok kişi için iyi olduğunu...
duyduklarımız hoşumuza gitmese dahi biraz olsun onlara kulak vermemiz gerektiğini...
çok sevmenin bir ilişkiyi yürütmediğini, ilişkinin yürümesinin birçok duygunun hassas dengesine bağlı olduğunu...
insanın "asla" dediği birçok şeyi nasıl gönülden yapabileceğini, bu nedenle "asla" dememesi gerektiğini...
bazen ağzınızla kuş tutsanız da fark edilmediğini, bazen umursanmadığını...
koşulsuzca inanmanın erdemli bir davranış olmadığını...
"gurur"un bazen, "onur"un her zaman gerekli olduğunu...
tek kişinin çabasının bir hiç olduğunu... 
saygı yitirildiğinde ilişkinin de yitirildiğini... 
öğrendim... çok da kolay olmadı. 

aşk güzel,
her şeye rağmen,
kendinizi hırpalamayacaksanız, yaşam sevincini yitirmeyecekseniz yanlış yapmak da güzel...
ama unutmamak ve çok da kaptırmamak lazım, 
zira teoman'ın da dediği gibi: BAZEN NE YAPARSAN YAP OLMUYOR BAZEN..


Yorumlar

"bir insanı seviyor olmanızın sizi sevilir kılmadığını öğrendim mesela..." bu yoruma katılmıyorum :) bir insana aşık olmanız, onun size aşık olmasını sağlamaz. ama sevebilir. o çocuk seni seviyormuş, olmayacağını, hayatını mahvedemeyeceğini görmüş. o yüzden olmayacağını söylemiş :) erdemli bir davranış :)
iris dedi ki…
benim de söylemek istediğim o aslında, sadece insan olarak sevmek değil :)
benim onu sevdiğim gibi sevmemesi :)

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çeviri I kibrit kız pek hoştu çöp oğlan perişan halde! endamına kapıldı: "ateşlidir herhalde!" kibrit kızla arası aşk ateşiyle doldu. bizim sevdalı oğlan yandı bitti kül oldu. çeviri II çöp çocuk bayılıyordu kibrit kız'a hele çok ateşli duran sevimli hatlarına ama ne kadar sürebilirdi bir çöple kibritin aşkı? çöp çocuk'tan geriye sadece külleri kaldı. canım sıkıldığı zaman tekrar tekrar okuduğum kitaplardandır, istiridye çocuğun hüzünlü ölümü... bu ara şu yazılılardan kafamı kaldırıp da bir şey yapamıyorum... diğer kitaplarım da okunmayı bekliyorlar... hadi dedim bu defa da kafam çok doluyken okuyayım, biraz rahatlayayım :) istiridye çocuğun hüzünlü ölümü, tim burton'ın eseri tabii... gerek çizimleri, gerek şiirleri benim için çok keyifli... ilk basımı ve çevirisi om yayınevinden çıkmıştı... ama maalesef artık om yayınevi olmadığından, o baskıları bulmak çok zor... ikinci basımı ve çevirisi de altıkırkbeş yayınlarından... çeviriler elbette aynı değil, ama yine de

haftanın şarkısı, nazende sevgilim

kaç gündür sürekli bu şarkıyı dinliyorum... takılmış durumdayım... geçenlerde yakın bir arkadaşım, "mutlaka dinlemelisin" diyerek yolladı, o günden beri kopamadım... ben bu şarkıyı nasıl olmuş da bunca zamandır kaçırmışım? bir yandan enstrümantal versiyonu, bir yandan azeri versiyonu, bir yandan bu... türkiye türkçesi versiyonunun sözleri şöyle; değdi saçlarıma bahar gülleri nazende sevgilim yâdıma düştün sevenin bahtına bir güzel düşer sen de tek sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün gözlerim yoldadır, kulağım seste ben seni unutamam en son nefeste ey ceylan bakışlım, ey boyu beste gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün sensiz dağ yoluna çıktım bu seher öksüz kumru gibi güller lâleler "sen niye yalnızsın?" sordular eller gurbette sevgilim aklıma düştün nazende sevgilim yâdıma düştün nazende sevdiğim (azeri türkçesi) azeri versiyonunun (yani aslında orjinalinin) sözleri de sözleri de şöyle (yani umarım :) : değdi saçlarıma bah