Ana içeriğe atla

Kar değil hüzün yağıyor...

Dün akşamdan beri lapa lapa kar yağıyor...
Üzülüyorum, görüntüsü çok güzel olsa da kar beni neşelendirmiyor.
Dışarıdaki milyonlarca can'ı düşünüyorum: çocukları, yaşlıları, kedileri, köpekleri, kuşları, hatta sanırım böceğine kadar...
Faydalı olduğu yönleri de biliyorum...
Ama onun yanında biliyorum ki çocuklar aç, çocuklar üşümüş...
Ben, çevremdekiler elimizden geldiğince el uzatıyoruz elbette, ama hepsine yetişebilmek... Her üşüyeni ısıtıp, her aç kalanı doyurabilmek, hepsine sevgiyle yaklaşıp, hepsine yetebilmek?!
Keşke... Ama mümkün değil, biliyorum....
Pek beklentim de kalmadı insanlardan...
Kaç kişiyiz? Sen, ben, bizim oğlan şeklinde yetebilmeye, yetişebilmeye çalışıyoruz işte.

Güzel havalarda hatırlamıyorsunuz, hiç değilse soğuk havalarda hatırlayın. Bir yerlerde muhtaç insanların, hayvanların olduğunu anımsayın... El uzatın, yardım edin. Merak etmeyin eksilmezsiniz, çoğalırsınız aksine.


Yorumlar

matias dedi ki…
kar, kıs ve parklar..
enfestir..
iris dedi ki…
haklısın matias, görüntüsü muhteşemdir..

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...