Ana içeriğe atla

Üç Şair; Metin Altıok, Behçet Aysan, Uğur Kaynar


üç şair... metin altıok, behçet aysan, uğur kaynar... "son"ları ortak olan üç şair...

söyleyecek çok şey var, lakin behçet aysan'ın dediği gibi;

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti.

üç şairden üç şiir...

metin altıok; kimi zaman "çağ dışı bir uyumsuzluk delisi" kimi zaman "metruk bir deniz feneri", kimi zaman da sadece bir "kedi sever"di. bilmekteydi kendince yaşamı,

"bu kekre dünyada yazık geçit yok aşka
bir şey yok paylaşacak acıdan başka"

diyecek kadar acıyı kanıksamış, yalnızlığa alışmıştı, belki de bundan dolayı kendisini bir acıya kiracı olarak tanımlamıştı. belki de sırf bu yüzden, yalnızlığını sıyırmak için üzerinden, yazmıştı acının sebebiyet verdiği şiirlerini... (hala şiirlerini her okuduğumda, her ölümün erken olduğunu bilerek çok erken olduğunu düşünüyorum. biliyorum; daha çok şey vardı söylenecek.)

"koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla,
adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya"

bir yalnızlık işareti

bir cam gibi önünde
yüzümü elinle sil,
hohlayarak üstüne.
seyret boş bir sokağa
hüzünle yağışını yağmurun.
sonra kaplasın yavaşça,
ılık buğusu soluğunun
yüzümü baştanbaşa.

ve bırakıp gittiğinde
bir küçük boşluk kalsın
alnını dayadığın yerde;
bir yalnızlık işareti
işleyen ta içime.

metin altıok

behçet aysan; kimbilir belki de hissetmiştir öleceğini... ki bu şiir bir dergide (adam sanat) yayınlandıktan sonra, dediği gibi "başka bir şehirde" ölümün kucağına düşmüştür.

beyaz bir gemidir ölüm
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan

rüzgarla savrulan
kâğıt parçalarına
yazılmış

dağıtılmamış
bildiriler gibi

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm.

siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi
sönmüş yıldızlar gibidir

yitik adreslere benzer
ölüm
yanık otlar gibi.

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm.

behçet aysan

uğur kaynar; aralarında öyküsü en kısa sürendir. son şiirini madımak oteli içerisindeki çaresiz bekleyişinde, bir peçete üzerine yazmıştır. bu peçete, ölümünden sonra, yangından tesadüf eseri kurtulan çantasının içerisinde bulunmuştur. son şiirinde demiştir ki;

öldüğümde
doğduğum yere gidiyorum
yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği
işte böyle yeniyorum.

uğur kaynar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

aynılarından istiyorum :)

bunların ikisini de istiyorum! çok tatlılar, çok! kedinin o kızgın bakışları, kızın o muzur ifadesi... lütfen, bana da... süphaneke dinimiz amin!

şimdi, biliyorum

"bu sabah yağmur var istanbul'da", ben pencerenin ardına saklanmış sokağı izlemekte ve içimdeki tekir kırgın kırgın bakmakta yüzüme... bugün anılardan başka hiçbir şeyim yok... elimdeki "aşk" dolu kupadan yudumlayarak yağmuru izliyorum... ve bekliyorum sanki, hiç gel(e)meyecek birini... oysa gelse şimdi, aniden çalınsa kapı, kapıyı açtığımda karşımda o olsa... bir an bakışsak, sonra hiç vakit kaybetmeden sarılsak... ayrılmasak... "geçmiş"in ve "gelecek"in olmadığı sonsuz bir "şimdi" içinde... bugün yağmur var istanbul'da... rüzgâr, o hiç gel(e)meyecek olandan şarkılar fısıldarken, ben cumbada eski bir istanbul hanımefendisi suretinde beklemekte... ve dışarıda hüzün var bugün, bu gece, bitmemecesine... o burada... gelse de, gelmese de... yüreğimdeki tekir kıpırdanıyor, tatlı mırıltılar içimde... biliyorum benimle ve o bilmese de; tar/lihim ellerinde...