Ana içeriğe atla

“S”essiz



Zamanın geçişini gördüm; içimde onlarca insan öldü, hepsini teker teker gömdüm. Sonsuz sandığım her şeyin “s”ni kaybettim. Benimsedim ve alıştım yalnızlığa.

Kimliksiz kalmayı diledim. Çırılçıplak kalacaktım; etiketsiz… Oysa sonra fark ettim ki, ismim bile etiketlerimden yalnız biriyken, anlamsızdı istediğim.

Sustum ve ağladım. Yanılttığım tar/lihimle başbaşaydım. “Farklı olacak.” diye emin olduklarımın aynılığını gördüm. Gözyaşım akarken kurudu, ben sanki büyüdüm.

Sana anlatmayı düşündüm… Yolları; dünyaya kara bir sakız gibi yapışmış olan adaletsizliği; çırpınışlarımızdaki acıyı, tekdüzeliği…

Sana anlatmayı düşündüm… Aşkın muhteşemliğini; sevginin belki daha biz doğmadan önce kalbimize yerleştirilmiş fünyesini; ilişkilerin bitişini; dileklerin ve hayallerin an be an tükenişini...


Sana anlatmayı düşündüm… Sonra, vazgeçtim… Aklımdan geçen her şeyi birer birer sildim. 

Kurtuluşun olmadığı bir tal/rihti yalnızlık. Ezeli ve ebedi bir mabetti, zamanın umarsızlığında. Benliğimizi kaplayan bir avaz, dudaklarımıza yapışmış bir ıslıktı yalnızlık.

Sustum ve ağladım. Sana anlatmaktan vazgeçtiğim şeyleri düşündüm. Canımın sıkıntısını, ruhumun kırıklığını, 
kimliğimi; kimsesizliğimi... Düşsüz kalışımı, hayal kurmaktan korkuşumu, ölümün her şeyin üzerine sinen soğuğunu sana nasıl anlatayım?

Anlatamam, çıkaramam dilimin ucuna gelen sesleri, susarım kırıklarımla. Yağmurun sesini dinlerim uzun uzun, ellerine uzanırım usulca; tutamam. Ağır ağır ilerlerim yolumda. Bilirim, hayat ölümsüzlüğü düşlerken ölüme yenilmektir aslında.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...