Ana içeriğe atla

Mutlu Son :)


Bazen her şeyden sıkılıp uzaklaşmak istiyorsunuz; bazen uzaklaşıyorsunuz da.
Her şey önemini, değerini yitiriyor sizin için.
Yaşamaya devam etmek ya da ölmek birbirinden ayırt edilemez hale geliyor.
Ve hayat, aslında tam da ondan vazgeçtiğiniz anda başlıyor.
Umursamadığınız, "ne olursa olsun" dediğiniz anda... Sanırım her zaman, her şeyin -en olmaz dediğinizin ve hatta hiç düşünmediklerinizin bile- olma/ gerçekleşme ihtimali var...
Bir sabah uyandığınızda çok sevdiğiniz birisini kaybetmiş ya da en çok güvendiğiniz kişi tarafından aldatılmış olabiliyorsunuz...
Yıllarca süren ilişkiniz apansızca bitebiliyor...
Bazen, hiçbir suçunuz yokken ihale size kalıyor ve baş suçlu ilan ediliyorsunuz... Anlamıyorsunuz...
Ama her zaman kötü şeyler de olmuyor tabii...
Yıllardır tanıdığınız, önce zirvelerde, sonra arkadaş ortamlarında birlikte bulunduğunuz, sohbetler ettiğiniz, hatta sabahlara kadar geyik yaptığınız bir adama aşık olabiliyorsunuz.
"Evlilik bana çok uzak"; "Bir defa kıyısından döndüm, artık evliliği hiç düşünmüyorum" derken kendinizi gelinlik - ayakkabı - nikah şekeri üçlemesinde seçim yapmaya çalışırken bulabiliyorsunuz...
En azından bana öyle oldu...
6-7 senedir tanıdığım, arkadaşça sohbetlerden ötesine geçmediğim, hiç yalnız buluşmadığım birisine aşık oldum... Üstelik benden kilometrelerce ötedeyken.
Bir ay önce, yeni bir hayata başladık birlikte. Maşallah, her şey çok güzel.
Ve biliyorum; birlikteyken çok daha güzel olacak her şey...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...