Ana içeriğe atla

Selim'imden Şarkılar


Çok sevdiğim, müzisyen bir arkadaşım var. Aslına bakarsanız arkadaştan öte benim için...
Şimdi, bizi tanıştıran şahısla ikimizin de ilgisi kalmasa da (ki bu kendi adıma eski ve hüzünlü bir hikâyedir) beni Selim'le (ve başka bir arkadaşla -ki onu da çok severim) tanıştırdığı için her zaman müteşekkir kalacağım...

Selimimin çok güzel şarkıları var, dinleyenler bilirler ama beni özellikle biri çok hırpalar: "Zeytinağacı".

"Zeytinağacı"yla tanıştığım zamanlarda kötü zamanlar yaşıyordum. Terk edilmeyi, aldatılmayı hazmetmeye çalışıyordum. (Ne zor şeymiş... Benim başıma hiç gelmez sanıyordum, yaşadım ve öğrendim; bu bile atlatılıyormuş... Ve insan yeniden güvenebilmeyi, sevmeyi, mutlu olmayı başarıyormuş.) O kadar çok dinledim ki "Zeytinağacı"nı... Ağlamaktan gözlerimin şiştiğini ve gün boyu o şişlikle dolaştığımı bilirim. Sanki o şarkı sadece kendi acımı, hüznümü değil, Selim'in acısını ve hüznünü de hissettiriyordu bana.

Bu aralar beni aynı "Zeytinağacı" gibi etkileyen bir şarkısı daha var Selim'in;  "Yarım Kaldım".

Geçtiğimiz hafta acı olay bir yaşadı Selimim. Çok sevdiği anneannesini kaybetti,  "Yarım Kaldım" ise bu acı olayın meyvesi... Dinliyor ve ağlıyorum... Ama öyle çok hissediyorum ki onun hissettiklerini... Kişiler değişiyor ama yaşananlar aynı kalıyor maalesef bu hayatta... (Nurlar içinde yatsın anneanneciğin ile anneciğim... Mekânları cennet olsun...)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tarık Akan'a Veda

bazı insanlar vardır, samimiyetine, doğruluğuna inanmanız için tanımanıza gerek yoktur. sadece bilirsiniz.  tarık akan da o insanlardandı işte. size selam vermesi için sizi tanımasına gerek yoktu, göz göze gelmeniz yeterliydi. "ün"ü hazmedememiş kimileri gibi yapmacık, gurursuz ve büyük burunlu değildi. "halk"tı o... insandı...  kendisiyle tanışma imkanım olmasına rağmen neden bilmem tanışmadım. bakırköy'de olduğu gibi, yıllarca bodrum'da da karşılaştık, bazı günler ailesiyle şahbaz motel'e  gelirdi denize girmeye... çocuk halimle hayrandım, yetişkin oldum hayranlığım hiç a zalmadı. siyasi tavrını, dik duruşunu gördükten sonra hayranlığım daha da anlam kazandı.  hiç unutmam, gökyüzünün delindiği bir kasım günü bakırköy'de karşılaştık onunla. 2-3 metre aralıkla taksi bekliyorduk ve o benden önde duruyordu. o şemsiyesiz, ben şemsiyeli olduğum halde durdurduğu taksiyi bana gönderip kendisi o yağmurda beklemeyi seçti. öyle de nazik bir insandı.  kaz...

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...