Ana içeriğe atla

Küçük Prens'ten Küçük Kara Balığa :))



"Küçük Kara Balık, hadi bana poz ver" dedim.
Şaşırdı, üstüne başına çeki düzen vermeye yeltendi.
"Gerek yok, bir şey deniyorum, hatta ne kadar doğal olursan o kadar iyi" dedim.
Anlamadı, gülümsedi, pencerenin kenarındaki kanepeye oturdu ve objektife bakmaya başladı.
Fotoğrafını çektim, kameranın ekranından önizlemeye baktım.
Meraklandı... Yanına gittim, fotoğrafı gösterdim, baktı.
"Fena çıkmamış" dedi.
Kamerayı boynuma astım, "Gözlerini kapat" dedim.
Neden diye sormadı, gözlerini kapattı.
Önce sağ gözünü, sonra sol gözünü ven en son da dudaklarını öptüm.
Gözlerini açtı, neler olduğunu anlayamamıştı.
Birkaç adım geri gittim, kamerayı boynumdan alıp bir kare daha fotoğrafını çektim.
"Ne yaptın" diye sordu.
"Gözlerindeki hüznü sildim" dedim.
İkinci kare ilkinden çok daha "Mutlu" görünüyordu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ara

ilişkilerle ilgili en gıcık olduğum kavramlardan birisi "ara verme"dir. hiç anlamam... bilgisayar mıyız lan biz, kapayıp açtığımızda eski, normal işleyişimize geri dönelim? mesele özlemekse, bunu dillendirmeden bahaneler uydur, görüşme, özle... mesele sorunlarsa konuş, anlat, dinle, çözmeye çalış... bir süre görüşmediğinde sorunlar ortadan kalkacak mı? ama mesele bu değil elbette. ara vermek ayrılığın önsözünü yazmaktır. kolaylaştırmaktır bir nevi... ilişkiye ara verilir, zaman geçer, bu sürede onsuz da yaşanılabildiği keşfedilir, ufak sorunlar göze batmaya başlar; zaman geçer, kişiler geçen zamanda kendilerini ayrılığa alıştırır... sonra birleşilir yeniden, ama kaçınılmaz son kapının eşiğinde beklemektedir... küçük bir kıvılcıma bakar her şey, önsözden sonra, roman da biter...

((: herkese iyi bayramlar :))